18 Mayıs 2016 Çarşamba

YÜKSEK YÜKSEK TEPELERE EV KURMASINLAR

Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar
Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler
Annesinin bir tanesini hor görmesinler


Uçan da kuşlara malum olsun ben annemi özledim
Hem annemi hem babamı ben köyümü özledim

Babamın bir atı olsa binse de gelse
Annemin yelkeni olsa açsa da gelse
Kardeşlerim yollarımı bilse de gelse

Uçan da kuşlara malum olsun ben annemi özledim
Hem annemi hem babamı ben köyümü özledim



HİKAYESİ

  Söylentiye göre çok eskiden köyün birinde Zeynep isimli çok güzel bir kız vardır. 16 yaşına yeni bastığında Zeynep'i köylerindeki bir düğünde aşırı ( yabancı) köylerden Ali isimli bir genç görür. Ailesini görücü gönderir. kızı verirler ve kısa zamanda düğünleri olur. Ali Zeynep'i alıp uzaktaki köyüne götürür. zeynep'in kendi köyü ile gelin gittiği köyün arası üç günlük yoldur. Bu mesafeden dolayı Zeynep ailesini tam yedi yıl göremez. Bu özlem yüreğinde dayanılmaz bir hal alır. Köyün büyük bir tepesinde bulunan evinin bahçesine çıkarak kendi köyüne doğru dönüp için için kendi yaktığı türküyü mırıldanır.
  Kocası zeynep'in bu özlemine pek aldırış etmez. eski sevgisi de kalmadığından on hor görmeye, eziyet etmeye başlar. Sonunda Zeynep yataklara düşer. Gün geçtikçe hastalığı artan Zeynep için başka çare kalmadığından ailesine haber yollanır. Ailesi geldiğinde Zeynep hasta yatağında hala bu türküyü mırıldanmaktadır. Zeynep hasret giderir gidermesine ama artık çok geç kalınmıştır. Sonu ölümle biter. Herkes Zeynep için gözyaşı döker. O gün bugündür bu türkü ayrılığın türküsü olarak dillerde dolaşır.




 

BEYAZ GİYME SÖZ OLUR

Beyaz giyme söz olur
Siyah giyme toz olur
Gel beraber gezelim
Muradımız tez olur
Salına da salına da gel
Haydi yavrum
Dön dolaş yine bana gel

Beyaz giyme tanırlar
Seni yolcu sanırlar
Zaten bende talih yok
Seni benden alırlar
Salına da salına da gel
Haydi yavrum
Dön dolaş yine bana gel

Alçak ceviz dalları
Sıva beyaz kolları
Yar nereden geçeyim
Hep sarmışlar yolları
Salına da salına da gel
Haydi yavrum
Dön dolaş yine bana gel



HİKAYESİ

 Ege kıyılarında bir köyde yaşayan bir ailenin 3 kızı varmış. Bu kızlara talip olan 3 oğlan her akşam kızların evlerine gidip gizlice onlarla buluşurlarmış. Köyün bekçisi hem güvenliği sağlar hem de köyün namusunun bekçiliğini yaparmış. bu gençler birgün yine buluşmak için gittiklerinde bekçi farketmiş ve hemen yanına birkaç adam alıp bunları yakalamaya gitmiş. İki tanesini yakalamışlar, sonuncusu da o arada un kilerine kaçmış. Simsiyah kıyafeti orada unlanarak bembeyaz olmuş. Durumu öğrenen kızların ailesi olayın çok büyümemesi için bekçi ile anlaşmışlar. Çocukların kendi misafirleri olduğunu söylemişler. Sonra da gençleri kendi köylerine yollamışlar. Un kilerine kaçan genç ise bi türlü üstünü başını temizleyememiş ve kilerden kaçıp köyüne gitmiş. Onun bir de karısı varmış. Kendini affettirmeye çalışırken karşılıklı bir şekılde bu türküyü söylemişler.




HASTANE ÖNÜNDE İNCİR AĞACI

 

Hastane önünde incir ağacı
Doktor bulamadı bana ilacı
Baştabip geliyor zehirden acı
Garip kaldım yüreğime dert oldu
Elerin vatanı bana yurt oldu

Mezarımı kazın bayıra düze
Yönünü çevirin sıladan yüze
Benden selam soylen sevdiğim kıza
Başına koysun karalar bağlasın
Gurbet elde kaldım diye ağlasın



HİKAYESİ

  Komşu kızı ile beşik kertmesi olan bir genç askerde vereme yakalanır. Hava değişimi olarak Yozgat'a (Akadağmadeni) gelir. Sözlüsünün ailesi gence kızlarını göstermek istemez. Genç tedavisi için İstanbul'da hastaneye yatar. Hastanenin penceresinden gördüğü incir ağacından ilham alarak bu türküyü söyler. Yakalandığı amansız hastalıktan kurtarılamayarak hastanede ölür. Ailesi cenazesini Yozgat'a getiremez, istanbul'da kalır.





17 Mayıs 2016 Salı

KIRMIZI GÜL DEMET DEMET

kırmızı gül demet demet
sevda değil bir alamet
gitti gelmez o muhannet
şol revanda balam kaldı

kırmızı gül her dem olsa
yaralara merhem olsa
ol tabipten derman gelse
şol revanda balam kaldı

kırmızı gülün hazanı
ağaçlar döker gazeli
kara yağızın güzeli
şol revanda balam kaldı


HİKAYESİ

Ali diye bir oğlan varmış zamanında. Savaş patlak vermeden evvel gönül vermiş bir güzele, evlenmiş ve evliliğinin daha kırkı çıkmadan askere çağrılıvermiş. Ali askere gitmesinden epey bir süre geçmesinden sonra savaşın bittiği haberi gelmiş köye. Ali'nin anası ile sevdiği mutluluk sarhoşu olmuşlar. Ali'nin içinde bulunduğu grubun şehre dönüş tarihi belli olmuş. bunun üzerine anası ve karısı başlamışlar hazırlığa ve o gün geldiğinde anası demiş ki:
''Kızım ben gidip tren istasyonunda bekleyim oğlumu sen de hazırlıkları tamamla evde'' deyip tren istasyonunun yolunu sabahın köründe tutmuş. Anası başlamış beklemeye. Bir tren gelir bir tren gider ve oğlan gelmezmiş.Anası hava kararıncaya kadar beklemiş. Oğlan gelmemiş.Umudunu kesen ana evin yolunu tutmuş.Eve geldiğinde gelinin odasından sesler geldiğini duyup kapıya yanaştığında içeride bir erkek olduğunu anlar.Bizim Anadolunun anası namusunu kirli bırakır mı? İçeriden tüfeğini kaptığı gibi odaya dalıverir ve yorgana doğru boşaltır mermileri. Ortalık kan gölüne dönmüştür. O arada yorgan sıyrılıverir yatağın üstünden. Bir de ne görsün ! İki yıldır askerde olan oğulcuğu ile ona gözü gibi bakan gelini yatağın içerisindedir. Meğer anası istasyonda beklerken görememiştir oğlunu, oğlan da koştura koştura eve gitmiş ve sevdiceğini yalnız bulunca dayanamamıştır. Bundan sonra ana az olan aklını da yitirip yollara düşer ağzında bir türkü;

    Kırmızı gül demet demet...




   






ÇARŞAMBAYI SEL ALDI

Çarşambayı sel aldı bir yar sevdim el aldı
aman aman
Bir yar sevdim el aldı
Keşke sevmez olaydım elim koynumda kaldı
aman aman
Elim koynumda kaldı
Oy neyimiş neyimiş aman aman
Kaderim böyle imiş
Gizli sevda çekmesi aman aman
Ateşten gömlek imiş

Çarşamba yollarında kelepçe kollarımda
aman aman kelepçe kollarımda
Allah canımı alsın o yarin kollarında
aman aman
o yarin kollarında



HİKAYESİ

  Çarşamba ovasında Yeşilırmak'a kavuşan abdal deresinin kıyısındaki köylerden birinde Ahmet diye fakir bir genç yaşarmış.Ne var ki sevdalısı Melek ile nişanlanıp askere gittikten sonra kötü haber ona tez ulaşmıştır. Melek'te gözü olan ağaoğlu Mehmet Ali melek'i dağa kaldırmıştı. Üstelik Mehmet Ali Melekle daha önce konuşmuş Melek de çevresindekilerin uyarılarına rağmen onu açıkça reddetmişti.
  Ahmet kötü haberi alınca firar edip elinde silahıyla arkadaşlarını toplayıp yollara düşer. Gece gündüz dağ tepe Melek'i arar. bağırmaktan sesi kısılır.
  derken bir gün, önce çakal yağmuru uç verir. Sonra koca gökyüzü yarılır. Yeşilırmak oyle bir kabarır ki uçsuz bucaksız Çarşamba ovası kaynayan bir göle dönüşür. Evleri, köyleri, hayvanları, insanları yutar. Ortalık durulup sel çekildiğinde Abdal deresinin Yeşilırmak'a kavuştuğu yerdeki bir kaya üzerinde Ahmet ile Melek'in ele ele tutuşmuş cansız bedenleri gözler önüne serilir. Rivayete göre o büyük kaya yediye bölünür ve her bir parçanın dibinden selvi boyu su fışkırır. Ahali doğanın gözyaşlarını döktüğüne inanarak duaya başlar. İşte bu duaların zaman içinde çarşambayı sel aldı türküsüne dönüştüğüne inanılır.